Dil sorunu


Kürtçe üzerindeki yasaklamalar ve baskılar çağın çok gerisinde kalmış bir uygulamadır. Cumhuriyetin kuruluşundan beri uygulanagelen asimilasyon politikası, uzun süreli bitkisel hayat yaşayan bir hasta gibi, beyin ölümü gerçekleşmiş ve artık ümitsiz bir vakıa olduğu bilinmesine rağmen ısrarla yoğun bakımda tutulmasına benziyor.


Asimilasyon politikalarının yaratıcısı büyük ülkeler dahi, bu uygulamalardan vazgeçeli neredeyse yarım asır oldu. Asimilasyon politikalarıyla kısa dönemlerde sağladıkları başarının, uzun vadede aynı biçimde yürümediğini, yasakladıkları ve yoksaydıkları dilin bir biçimde yeniden filiz verdiğini görünce, bundan vazgeçtiler. Kendi dilleri yanında yasaklı dilin de resmi dil olarak kullanılmasını sağlayan düzenlemeler getirdiler.

Avrupa ülkeleri arasında refah seviyesi en yüksek ve demokratik ülke kabul edilen İsveç'te, 20. yüzyıldan beri süren asimilasyona dayalı politikaları, 1970'lerden sonra ortadan kaldırılarak, yerine çokkültürlü politikalar ikame edildi. Bugün ülkedeki dil çeşitliliğine bakınca, çarpıcı rakamlarla karşılaşırız. Ülkede konuşulan dillerin sayısı yüzlerle ifade edilmektedir. Araştırmalara göre, her beş kişiden biri farklı bir etnik kökene aittir.

Gelişmiş ülkeler farklılıkları yok saymanın çatışmalara neden olduğunu gördüler ve her ülke farklı bir çözüm getirerek sorunu ortadan kaldırdı. Her çözümün ortak noktası, artık işlerliği olmayan, farklı dillere uygulanan asimilasyon politikasından vazgeçmekti. Şu an asimilasyon, çoğu Avrupa ülkesinde kültürel soykırım olarak kabul edilmektedir. Başbakan Erdoğan'ın Almanya'da 'Asimilasyon soykırım suçudur' mealinde yaptığı açıklamayı kendi üstüne almama maharetini göstermesi, Türk siyasetçilerinin alışılagelen söylemlerdendir. Tıpkı Demirel'in 17 yıl önce Diyarbakır'da yaptığı açıklamada 'Kürt realitesini tanıyoruz' sözü Kürtlerin çekilmez hayatını daha da 'reel' kılması gibi.

AB ülkelerinde farklı kültürler bir arada yaşamaktadır. Çünkü, farklılıklar Türkiye'de olduğu gibi bölünme korkusu yarattığını düşünmek bir yana, aksine bunun zenginleştirme öğesi olarak benimsemektedirler.

Değişik ülkelerdeki örneklere bakarsak; Hindistan Cumhuriyeti'nde Hintçe ve İngilizce'nin yanı sıra Bengali, Tolugu, Marati, Tamil, Urdu, Bihari gibi dillerle birlikte tam 15 ayrı dil; İtalya Cumhuriyeti'nde İtalyanca'nın yanı sıra Kuzey İtalya'da Almanca, Fransızca ve Slav dili; Kanada'da İngilizce ve Fransızca; Çin Halk Cumhuriyeti'nde Çince ve diğer azınlık dillerinin tümü; Moritanya İslam Cumhuriyeti'nde Arapça ve Fransızca; Namibya'da Afrikans, Almanca ve İngilizce; Pakistan İslam Cumhuriyeti'nde Urduca, Sindi dili ve İngilizce; İsviçre'de Romanş dili, Almanca, Fransızca ve İtalyanca; Tacikistan Cumhuriyeti'nde Tacikçe ve Özbekçe; Belçika'da Flemenkçe, Fransızca, Almanca ve azınlık dilleri; Makedonya'da Makedonca'nın yanı sıra ikinci resmi dil olarak yerel yönetimlerde kullanılan Arnavutça resmi dil kapsamındadır.

Bulgaristan'da Bulgarca ve Türkçe, Yunanistan'da Yunanca'nın yanı sıra, Makedonca ve Türkçe gibi azınlık dilleri; ABD'de İngilizce'nin yanı sıra en yaygın dil olarak İspanyolca'nın konuşulmaktadır. Irak'ta resmi dil Arapça ve Kürtçe'nin yanı sıra Türkmence ve diğer azınlık dilleri.

Kendi Kürtlerinin dilini yasaklayan Türkiye'nin AB serüveninde nasıl bir yol izleyeceği yakın zamanda görülebilir. Gerçi Türkiye, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan 'Bölgesel Veya Azınlık Dilleri Şartı ile Ulusal Azınlıkların Korunması İçin Çerçeve Sözleşmesi'ni henüz imzalamamış ve onaylamamış durumda.

Önümüzdeki yıllarda konu başlığı altında başlayacak müzakerelerle gerekli adımlar atılır da, Türkiye'nin AB üyeliği sonrası resmi dili Türkçe'nin yanı sıra Kürtçe de kabul edilir, iki dilin öğrenilmesi durumu Türkiye'yi gelişmiş ülkeler standardına çıkarır.

Böylece, Kürtçe'nin eğitimde ve kamusal alanda kullanımının üzerindeki yasağın kaldırılmasıyla birlikte hem yaşamın güvencesi olur hem de ülkeyi zenginleştirir.

Ayrıca dil sorununun tek başına çözümlenmesi hem olanaksızdır hem de kalıcılığı sağlanamaz. Bu arada Özerklik Projesi tartışmaya açılması da bu kapsamda düşünülmelidir. Çünkü, dil sorunu ancak ekonomik, sosyal, medeni, politik ve kültürel haklarla birlikte çözülebilir.

NAVEROK